
Keskin, yanık ve metali hatırlatan çok çok güçlü bir koku. Yıldırım Biçici “işte bu kömür kokusu” diyor.
Kahvehanecilikle geçimini sağlayan Biçici’nin evi kırmızı-beyaz bacalarından pis dumanlar çıkaran, orta Anadolu’nun büyük, yaşlı kömür santraline sadece bir kaç yüz metre uzakta. On yıllardır bu dumanın ortasında yaşayan Biçici şimdi de kendisini ülkenin yeni kömüre hücum dalgasının tam ortasında buldu: Afşin-Elbistan kömür santralinin dünyanın en büyük kömür santrali olmak üzere büyütülmesi planlanıyor.
Goğulhan köyünün eski meydanında ahşap taburelerde oturup konuşurken Biçici şunlar söylüyor: “Sigara kutularının üzerinde bile sigara içmeyin uyarısı olduğu halde bize burada hiç bir seçenek bırakılmadı.” Keskin kokulu havayı dağıtmak ister gibi elini sallayarak sözlerini şöyle sürdürüyor Biçici: “Biz burada sigara içmek zorundayız.”
Biçici’nin annesi akciğer kanserinden hayatını kaybetmiş- “bunun nedeninin hava kirliliği olduğunu biliyoruz” diyen Biçici’nin dört yaşındaki kızı Gülbeyaz da kronik bronşit hastası. Biçici “havanın güzel olduğu zamanlarda bile çocuğumuzu dışarı çıkaramamak bizi çok üzüyor” demekte.
Türkiye’nin kömür bağlantılı çok büyük projeleri var. Bu projeler bir boru hattı ile birbirine bağlı 80’den fazla yeni santralden oluşmakta ve Birleşik Krallığın bütün enerji sektörünün toplam kapasitesine eşit bir üretim hacmine sahip. Bu kömüre hücum hareketinin ölçeği yeryüzünde Çin ve Hindistan’dan başka hiçbir ülkeyle kıyaslanamayacak kadar büyük. Bu proje, dünya ülkelerinin iklim değişikliğiyle mücadele için Paris’te Aralık ayında yapılacak kritik zirvede anlaşmaya varmak zorunda oldukları ve bilim insanlarının bilinen kömür rezervlerinin %80’inin yerin altında bırakılması gerektiği konusunda uyarıda bulundukları bir yılda ilerlemeyi sürdürüyor.
Türkiye hızlı gelişen ekonomisini canlı tutmak ve Rusya’dan büyük miktarda ithal ettiği doğal gaza olan bağımlılığından kurtulmak için her şeyi göze almış durumda. Ancak bu gelişmelere karşı çıkan çevreler kömürün şimdiden Türkiye’ye bir yılda bir kaç milyar euro tutarında sağlık harcamasına malolduğu uyarısını yapmakta ve böylesi güneşli bir ülkede güneş enerjisinden neredeyse hiç yararlanılmadığına işaret etmekteler.
Hüseyin Alp Aslan Goğulhan’dan kısa bir yolculukla ulaşılan 20km. uzunluğundaki açık maden işletmesine bakıyor; bu maden ocağı Afşin-Elbistan santraline düşük kaliteli, yüksek kirlilik oranına sahip linyit kömürü sağlamaktadır. İçin için yanan ateşlerin, maden damarlarını devasa böcekler gibi parçalayan makinelerin toprak rengi ile grilerden oluşan yamalı görüntüsü yalçın dağların ve mavi gökyüzünün oluşturduğu manzaranın altında uzanıyor.
Komşu şehir Elbistan’daki devlet hastanesinin başhekim yardımcısı Aslan “kendimi cehennemdeymişim gibi hissediyorum” diyor. “Sorunlar neler mi? Birincisi sağlık, ikincisi sağlık, üçüncüsü sağlık” diyen Aslan bir dizi solunum yolu hastalığını ve kanserleri bu hastalıklar arasında sayıyor.
Aslan “Yirmi dokuz yıl önce [ilk santral açıldığı zaman] insanlar çok mutluydu” açıklamasını yaparak şöyle devam ediyor: “İnsanlar zengin olacaklarını düşündüler. Ancak bilmedikleri bir şey vardı o da kazandıkları parayı tıbbi tedavilere harcamak zorunda kalacakları. Hayata yoksul olarak başladılar, kısa bir süre varsıl oldular ve sonra yine yoksul olarak öldüler.”
Aslan’ın Türkiye’nin gelecekteki enerji gereksiniminin nasıl karşılanacağı konusundaki görüşü gayet net: “Türkiye güneşli bir ülke ve bu bölgede yüzlerce rüzgar türbini inşa edebiliriz. Rüzgar türbinlerinin en güzel yanı hiç kimsenin gitmediği yalıtılmış alanlara yapılıyor olması. Kömür en son seçenek olmalıdır.” Ama Afşin-Elbistan Türkiye’nin en büyük kömür yatağının üzerinde bulunuyor ve var olan santraller ile maden yaklaşık 2.800 kişiye iş olanağı sağlıyor.
Zonguldak yaklaşık 700 km. kuzeyde, Karadeniz kıyısında bulunuyor. Burada aralarında 70 yıl önce açılan ülkenin ilk santralinin de yer aldığı üç kömür santralinin bacaları dik, ormanlık bir vadi boyunca yılan gibi kavisli bir biçimde uzanmaktadır. Burası tartışmasız bir kömür kenti. Kentin futbol takımı Kömür Spor, okulu Kara Elmas adını taşır ve kentte Çinli yatırımcıların desteğiyle 1 milyar dolarlık yeni bir kömür santralinin yapımı planlanmaktadır.

Zonguldak Türkiye’nin birkaç maden kömürü rezervinden birine ev sahipliği yapmaktadır ve bu rezerve vadinin dışındaki yola uzanan derin kıvrımlı virajlardan birinin hemen yakınındaki zifiri karanlık bir tünelden ulaşılır. Madenci Murat Şahin “Bu işi seviyorum-bir tür ayrıcalık bu. Biz kömürün evleri ısıtması ve elektrik üretmesi faaliyetlerinde kullanılmasından çok memnunuz. Kendimizi üretken hissediyoruz,” diyor.
Sahin’e göre kömürün kendisi sorun değil, sorun olan onun kullanım şekli. “Hava kirliliği konusunda gösterilen hassasiyete katılıyorum fakat kömür santrallerine filtre takarak gereken önlemi almak zorunda oldukları halde bunu yerine getirmiyorlar” diyor Şahin ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yerel kaynakları kullanmak zorundayız. Burada nükleer enerji kullanmayı mı tercih ederdiniz? Çernobil’e bakın, bu çok daha kirli bir enerji.” Kendi sağlığıyla ilgili endişelere gülüp geçerken kömür tozunun örtemediği çizgiler görünüyor gözlerinin çevresinde: “Bu mesleğin avantajı madencilerin asla yaşlanmaması.”

Musa Demir günde 600 ton üretim yapan, 4 km.’lik tüneli olan küçük bir madenin sahibi.
Hükümete göre kömürün geleceği hakkında çok daha az umutlu olan Demir 630 işçisinin yarısını işten çıkarmak zorunda kaldığını söylüyor. 311 işçinin ölmesiyle ülkeyi şoke eden, dünyanın en ölümcül maden güvenliği siciline sahip 2014 Soma maden felaketinin arkasından yapılan düzenlemeler nedeniyle maden sahiplerinin harcamaları artmıştır.
Demir ailesinde kömür madenciliği işinde çalışan son neslin kendisi olabileceğinden söz ediyor ve şöyle sürdürüyor konuşmasını: “Üç çocuğumun kömür madenciliği işinde çalışmasını istemiyorum. Artık madencilik karlı bir iş olmaktan çıktı ve bir erkek kardeşimi kömür madeni kazasında kaybettim. Çocuklarımın da başına böyle bir felaketin gelmesini istemem.”
Türk hükümeti kömüre hücum hareketini teşvik ederken yerel kaynakların kullanılmasına önem veriyor, ancak son beş yıl içinde yapılan santrallerde kullanılan yakıtın %95’i yurt dışından getirilmiş. Kömür ithalatına muhalefet etmek Zonguldak’taki yeni santrale karşı kampanya düzenleyen gruplarla kömür madencilerini birleştiren bir konu. Zonguldak’ta yapılması planlanan yeni santralin yer alacağı bölgenin kıyısındaki yeşil dağlık alanın ağaçları liman genişletme inşaatı için kesiliyor. Afşin-Elbistan’ın aksine burada küçük ama kararlı bir muhalefet git gide büyüyor; santralin eski çalışanlarından Kadir Orhan da yakın geçmişte muhalif sesler arasına katıldı.
Zonguldak’ta günde 400 ton soluk renkli külün boşaltıldığı dev çukurlardan birine bakan Orhan, kentin kömür santrallerinden birinde 26 yıl çalıştığını ve bu santrallerin kirliliğe neden olduğunu ifade ederek şöyle devam ediyor: “Bununla bağlantılı olarak bazı zorluklarla karşılaştım. İlk elden neler olduğunu gördüm.” Sekiz ay önce santral özelleştirildiğinde işten çıkarılmış ve şimdi kentte kendi evinde güneş enerjili fotovoltaik panel kullanan ilk kişi olmuş. Arkasından beyaz küller saçan büyük sarı bir kamyon yanından geçerken Orhan “bir şeyler yapılabileceğini göstermeye çalışıyorum” diyor.
Ancak Türkiye’de onun gerçekleştirdiği bu öncü girişimle çok az kişi ilgileniyor. Güneş enerjisiyle çalışan su ısıtıcıları neredeyse her çatıda bulunmasına karşın elektrik üreten fotovoltaik panaller ender görülüyor. 10 kat daha fazla talep olmasına rağmen hükümetin güneş panelleri için verdiği izin çok sınırlı. Türkiye 2023 yılına kadar güneşten elde edilecek elektriği sadece %5 olarak hedeflemektedir.
İstanbul’daki Ekonomi ve Dış Politikalar Merkezi’nde görevli bir ekonomist olan Pelin Yenigün Dilek “Bu oran Türkiye gibi bir ülke için çok düşük” diyor. Yenigün Dilek sözlerini şöyle sürdürmekte “Hükümet kısa vadede ekonomik büyümenin kömürle daha hızlı gerçekleşeceğini düşünüyor. Ancak bu geçici ve çok hızlı tükenecek bir refah doğuruyor; sonuç da yaşam kalitesinde düşüş olacaktır. Elinizde güneş enerjisi potansiyeli varsa, bundan katma değeri olan istihdam ve üretim yaratabiliyorsanız niçin kömüre odaklanıyorsunuz?”
Kısa bir süre önce WWF-Türkiye tarafından hazırlatılan Bloomberg Yeni Enerji Finans raporuna göre Türkiye rüzgar, güneş ve hidroelektrikten elde edeceği enerjiyi arttırarak kömüre hücum dalgasıyla aynı maliyette ve miktarda enerji üretebilecek, karbon salınım düzeylerini de sabit tutabilecektir.
Eğer Türkiye’deki kömüre hücum dalgasının önü kesilecekse bunun gerçekleşeceği yerlerden biri Amasya olacaktır. Zonguldak’ın 100 km. doğusundaki bu tarihi balıkçı kasabası gözde bir turistik mekandır. Yapılması planlanan dört büyük enerji santralinden birinin Amasra’da bölgenin ilk santrali olarak inşa edilmesine kömür madencileri de karşı çıkmaktadır. Bu güzel deniz kasabasından yürüyerek 20 dakika uzaklıktaki bir yeraltı madeninde çalışan Engin Pazar “Biz bu kasabada yaşıyoruz ve santral yapıldığında hava kirliliğinden etkileneceğiz” açıklamasını yapıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kömür madenciliği bizim işimiz ama bunun karşısındayız. Rüzgar ve güneş enerjisi var, hükümet önceliği bunlara vermelidir.”

Burası tarihi 2400 yıl gerilere uzanan Karadeniz bölgesinin en eski anıtlarının bulunduğu Tios yakınlarında. Profesör Erdoğan Atmış gücü dalga dalga yayılan protesto hareketinin önderlerinden biri. Gösterilerde 7 km.’lik insan zinciri oluşturuldu ve bölge nüfusunun dörtte birinin katıldığı 42.000 adet protesto mektubu yazıldı. Profesör Atmış “Bacalar ne kadar uzun olursa olsun tıpkı 1950’lerde Londra’da olduğu gibi insanlar bu faaliyetten zarar göreceklerdir” diyor.
Yerel bir üniversitede ormancılık uzmanı olan Atmış Aralık ayında bölgenin ünlü ormanlarının 36 km.’lik kuşağının güç hattı döşemek amacıyla kesileceğine işaret ediyor. Amasya’daki yeni kömür madeninde olduğu gibi bu ağaç kesme işinin de güç santrallerinin onay sürecini oldu-bittiye getirmek için düşünüldüğünü söylüyor.
Çevre kampanyalarını yürütenler 2012’de mahkemenin onların lehine karar vermesinin ardından kazandıklarını düşünmüşler. Fakat çevre bakanı Erdoğan Bayraktar, kendisinden beklenildiği gibi mahkeme kararını beğenmemiş. 2013 yılında polisi inşaat projelerine rüşvet karıştırıldığı iddialarını araştırmaya yönelten dev yolsuzluk skandalı sırasında Bayraktar istifa etmek zorunda bırakılmıştır.
Kömür santrallerinin yarattığı tehdit yerli yerinde duruyor ve çevre köylerden biri olan Tarlaağzı sakinleri derin kül çukurları kazılmasından ve hava kirliliğinden endişe ediyorlar. Yöre sakini Hatice Erfidan “Bu sinirlerimi o kadar bozuyor ki uyku dahi uyuyamıyorum. Yapacaklarsa güneş enerjisi santralleri yapmalılar. Saarbrücken (Almanya)‘de 40 yıl yaşadım ve oralarda her yerde güneş panelleri de rügar santralleri de vardı” diyor.
Köyün muhtarı Şakir Karabacak’ın ateşli sözleri kampanya yürütücülerinin kararlılığını yansıtıyor: “Yeni santrallerin köylerin sonunu getireceğinden endişe ediyoruz. Kendi isteğimizle gitmeyeceğimiz için bizi buradan zor kullanarak göç ettirmeye çalışabilirler. Ama ya onlar bizi öldürmek zorunda kalacaklar ya da biz onları.”
Amasra kampanyasını yürütenler oradan 300 km. uzakta Karadeniz kıyısındaki Gerze halkının başarısından ilham alıyorlar. 2013 yılında Gerze’de inşaat alanlarında 24 saatlik nöbetler ve diğer protestoların ardından protestocular yasal mücadeleyi kazandılar ve büyük bir kömür santrali projesini durdurdular.
Fakat öyle görünüyor ki Türkiye çapında diğer kömür santrallerinin yapımına devam edilecek. The Guardian enerji bakanlığı, çevre bakanlığı ve çeşitli projeleri yürüten şirketlerden röportaj talebinde bulunmuş ama bu mercilerin hiç biri bu talebi kabul etmemiştir.
Hükümet önemli miktarda devlet yardımları da dahil olmak üzere kömüre güçlü bir şekilde destek olmaktadır ama yeni özelleştirilen bu endüstrinin geliştirdiği projelerin finans gereksinimi devam etmektedir. Garanti Bankası merkezinin 16. katında, cam duvarların arkadasından dev şehrin panoramasına karşı bankanın başkan yardımcısı Ebru Dildar Edin bankasının bu konuya yaklaşımını açıklıyor.
Garanti Bankası Türkiye’deki yeni kömür santrallerine en büyük fon sağlayan kurum. Edin kömür fiyatlarının düşük olmasının onlara karlı gözüktüğü için kendilerinin de cazip kredi projeleri sunduklarını söylüyor. Ancak Edin kirlilik ve iklim değişikliği konusundaki endişeleri haklı bulduğunu ifade ederek sözlerini sürdüyor: “Gaz santrallerinin yerini kömür santrallerinin alması iyi bir gelişme değildir.”
Edin Garanti Bankası’nın vereceği kredilerin karşılığında sıkı çevresel ve sosyal şartlar öne sürdüğünü ve koşullarında mutabık olmadıkları bir kömür santrali projesi için kredi talebini geri çevirdiklerini söylemektedir. Bununla birlikte kendilerinin kredi talebini geri çevirdiği bir kömür santrali projesinin talep ettiği kredi bir başka banka tarafından karşılanmıştır.
Edin aynı zamanda bankasının verdiği enerji kredilerinin yarısının kömüre gitmediğinin, hidroelektrik ve rüzgar enerjisi projeleri arasında bölüştürüldüğünün de altını çizmektedir. İngiltere’nin halihazırda sahip olduğu 13 GW’lık rüzgar enerjisine karşılık Türkiye’nin yalnızca 3,5 GW’lık bir rüzgar enerji üretimi vardır, bu enerji üretiminin üçte birinin finansmanı Garanti bankası tarafından temin edilmektedir. Edin yeşil kampya yürütücüleriyle aynı fikirleri paylaştığını ve güneş enerjisinin ülkede hızlı bir şekilde geliştirilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Kasım ayında dünyanın gözü Türkiye’nin ev sahipliğini yapacağı G20 zirvesine odaklanacak. Bu zirveden yalnızca bir kaç hafta sonra kritik BM iklim zirvesi Paris’te yapılacak.Bu zirvedeki konulardan biri ithal yakıta dayalı büyük kömür santrali projeleri olabilir diyen Edin, bu projelerin olasılıkla yabancı finansmana gereksinim duyacağını söylemekte ve şöyle devam etmektedir: “Türk bankalarının bu projelere karşı büyük bir heves duyacaklarını tahmin etmiyorum.” Ancak bu durum kendi linyit rezervlerine sahip olan Afşin-Elbistan tesisinin 12 milyar dolarlık finansman talebinin önünde bir engel teşkil etmemiştir.
Santralden bir taş atımı uzaklıkta bulunan Göğülhan köyünün buruk havasında Biçici dünyanın en büyük kömür santralinin gölgesinde bir yaşam sürdürmeyi istemiyor. “Toprağımızı zaten yitirdik. Küçük bir evimiz vardı o da elimizden gitti” diyen Biçici, üzerinde ayçiceği ve buğday yetiştirdiği 7,5 hektarlık tarlasını yetkililerin zorlamasıyla maden işletmesine 2011 yılında çok düşük bir fiyata satmak zorunda kaldığını anlatıyor.
Bu köyde 47 yıllık ömrünün tümünü geçiren Biçici “gitmeyi düşünüyorum ama gidecek param yok” diyor.
• Translation: Sehnaz Tahir/Voxeurop